HUKUKÇULAR İÇİN KİTAPLAR

  • DAVA, Franz Kafka

Kafka Dava’da suçu yalnızca bir eylem olarak tanımlamayıp zanlının “kötü niyeti”yle de ilişkilendiren ve suçtan çok suçluya odaklanan absürd bir hukuk sistemi paradigması inşa eder. Kuramsal olarak ortada yasadışı bir eylem olmaksızın suçu mümkün kılan bir sistemdir bu. Ancak Kafka suç, sorumluluk ve özgürlük üzerine yazarken bir sistem ya da doktrin ortaya koymaz, çözüm önermez. Okuru ister istemez içine çeken bu karanlık dünya tasavvurunun tartışmaya açık olmayan tek bir özelliği varsa, o da belirsizliğidir.

  • SUÇ VE CEZA, Dostoyevski

Dostoyevski’nin yazın hayatının olgunluk döneminde kaleme aldığı Suç ve Ceza, Raskolnikov adlı gencin ahlâki hesaplaşması üzerinde yükselir: Raskolnikov öldürmeyi planladığı tefeciden aldığı parayı hayırlı bir amaç için kullanırsa, işlediği suçun doğasını kalıcı biçimde değiştirebilir mi? Hırsızlık ve cinayet gibi suçlar, “yüce amaç”larla işlenmesi durumunda cezasız kalabilir ve vicdanın yükünden kurtulabilir mi? Dostoyevski’nin en çok okunan romanı olan Suç ve Ceza, yayımlandığı günden bu yana insan ideallerini ahlâki ve felsefi sorularla sınamaya devam ediyor.

  • DEVLET, Platon

   Diyaloglardan oluşan bu kitapta Sokrates’in en parlak öğrencilerinden olan Platon, Sokrates’i konuşturur ve iyilik, eşitlik, haklılık, güçlülük gibi değerleri göz önünde bulundurarak ideal devlete ulaşır. Platon, Sokrates’ten öğrendiği, soru – cevap esasına dayanan bu tartışma şeklini Devlet’te en iyi şekilde yansıtmıştır.

Platon, herkesin farklı bir şeyler bulabileceği bu kitapta ideal devleti adım adım oluştururken bizleri de içlerimizdeki devleti düşünmeye ve irdelemeye davet ediyor.

  • SOKRATES’İN SAVUNMASI, Platon

Batı uygarlığının kurucu üç unsurundan biri kabul edilen felsefenin daha tarihinin başlangıcında, Hz. İsa’nın doğumundan 399 yıl önce gerçekleşen bu olay, sıradan bir filozofa karşı basit bir muhakeme davası değildir. Bu ilk fikrî cinayetin altında bazı kişilerin basit gerekçelerinden öte daha temel faktörlerin yattığını ileri sürebiliriz: Grek dünyasında, maddi zenginlik ve politik başarı gibi araçsal değerleri, “yaşanmaya değer hayatın” yani olması gereken ideal hayatın değerleri yerine ikame ederek, onları biricik değerler sistemi ve erdemi haline getirmek isteyenler, sosyo-politik sisteme kökten eleştiri getiren Sokrates’i, mahkeme marifetiyle hizaya sokmak veya en azından can kaygısıyla af ve özür dilemeye mecbur bırakmak istiyorlardı. Böylece Sokrates’in rezil olmasını sağlayarak onun “insan”a ilişkin temel iddialarını da değersizleştirmek veya Sokrates’in rahatsız edici düşünsel sorgulamalarından kurtulmayı amaçlıyorlardı. Asıl maksatları ise, evrensel bir ahlakî değerler sistemi için Atina’nın mevcut değerlerini reformize etmeyi teklif eden Sokrates’i ebediyen susturmaktı.

                    “Ey Atinalılar! Beni suçlayanların iddialarından nasıl etkilendiğinizi bilmiyorum, fakat öyle ikna edici konuştular ki, ben bile kim olduğumu unutuyordum neredeyse.”

  • DREYFUS OLAYI, Emile Zola

Belgesel bir yapıt, adaletten, insanlıktan yana her aydının okuması gereken bir kitap. Emile Zola’nın yüzyılın başında Fransa’yı altüst eden Dreyfus Olayındaki davranışı doksan yıldan bu yana insanlığın belleğinden silinmemiştir. Fransa gerçekten de Emile Zola’ya onurunu kurtardığı için teşekkür etmek durumunda kalmıştır. Zola’nın ve onun gibi gerçekleri savunan insanların büyük çabasıyla Dreyfus Olayı başarıyla sona ermiştir.

  • BİR SAVCININ ANILARI, Namık Kemal Behramoğlu

  Oktay Akbal’ın deyişi ile, “Ataol Behramoğlu, Namık Kemal Behramoğlu, Nihat Behram… Üç kardeş, ilerici aydınlık bir babanın, Haydar Bey’in oğulları… Bursa Ziraat Müdürü iken bir konuşmasını izlemiştim. Türkiye’nin sorunlarıyla o kadar yakından ilgiliydi ki! Elbet çocukları da genç yaştan bu sorumluluğu yüklenmiş, benimsemiş olacaklardı, öyle de oldular… Bir Savcının Anıları, bir roman gibi okunan, okurlara da birçok şey öğreten bir kitap…” Yazarın “Barış ne oldu bilmiyorum” kitabını okumanızı da tavsiye ederiz.

  • BEŞ CİNAYETİN ANATOMİSİ, Namık Kemal Behramoğlu

Mesleğe başladığım günden, hatta hukuk fakültesine başladığım günden itibaren, cinayet suçları beni yakından ilgilendirmişti. Bunun en önemli nedenlerinden bir ikisine burada değineceğim. Bu kitabı kaleme almam, Türkiye’de uygulanan hukuk sistemindeki çarpıklığı, cezaevlerindeki keyfiliği, tahkikatları yürüten kişilerin eğitim yetersizliklerini, yargısız infaz yapan bir kısım medyanın sorumsuz, pervasız tavrını, bu laçkalık içinde cinayet suçlarının bir kısmına ölüm cezası verilmesi ve bu ceza verildikten sonra hata halinde telafisinin mümkün olmayışını gözler önüne sermek amacıyladır. 

Son idam cezasının 1984’te uygulandığı Türkiye’de ölüm cezasının mevzuatta var olduğu yıllardan günümüze kalan, bir solukta okunacak ilk elden bir kitap…

  • BİR CEZA AVUKATININ ANILARI, Faruk Erem

Bir tuhaftır ceza avukatlığı. Ayıplamayacaksınız, kızmayacaksınız, ağlamayacaksınız da. Bunlar olmaz mı? olur. Ama hep içinizde olmalı. Bakışlarınızda kaçak bulunmasın. Karşınızdaki suçlunun gözlerinin içine bakın, dostça. Orda derdini dökmek isteyen “însan”ı göreceksiniz. Bundan sonrası kolaylaşır. “İnsan, insanın zehrini alır” derler, halk dilinde. Ceza avukatlığının yarısı budur.

  • BÜLBÜLÜ ÖLDÜRMEK, Harper Lee

“İstediğin kadar saksağan vur vurabilirsen, ama unutma, bülbülü öldürmek günahtır.”

Şefkat dolu, dramatik ve düşündürücü Bülbülü Öldürmek okurları insan doğasının köklerine; masumiyet ve deneyime, nezaket ve zulme, sevgi ve nefrete, mizah ve pathosa götürüyor. Harper Lee’nin her zaman basit bir aşk hikâyesi olarak gördüğü romanı bugün Amerikan edebiyatının bir şaheseri olarak kabul ediliyor.

Not: Kitabın Occar ödüllü 1962 yapımı film uyarlamasını da izlemenizi şiddetle tavsiye ederiz…

  • BİR İDAM MAHKUMUNUN SON GÜNÜ, Victor Hugo

Victor Hugo, 1829 yılında yayımlanan Bir İdam Mahkûmunun Son Günü’nü yazdığında 26 yaşındaydı. Genç yazar, ölüme mahkûm edilen bir insanın son gününü büyük bir ustalıkla anlatarak kamu vicdanını etkilemeyi ve idam cezasına karşı bir protesto hareketi başlatmayı amaçlamış, başarılı da olmuştur. Bugün dünyanın birçok ülkesinde idam cezası yürürlükten kaldırılmışsa, böylesi bir cezanın hem trajik hem de insanlık dışı yanını daha XIX. yüzyılın ilk yarısında gözler önüne seren Hugo’nun bunda hiç de azımsanmayacak bir payı olsa gerek.

BONUS

DAMIZLIK KIZIN ÖYKÜSÜ, Margaret Atwood

Margaret Atwood’un başyapıt niteliğindeki feminist distopyası Damızlık Kızın Öyküsü, bütün distopyalar gibi geleceğe dair bir paranoyayı değil, içinde yaşadığımız gerçeğin ta kendisini dile getiriyor. Erkek egemen muhafazakâr bir rejimin üremeyle sınırlandırdığı, mahrem örtülerin  ardına gizlediği kadın bedenleriyle bize aşina gelen bir gerçeğin.

SOSYAL ADALET NEDEN ÖNEMLİDİR, Brian Barry

Son dönemlerde sosyal adaletsizlik, Britanya ve Amerika Birleşik Devletleri gibi gelişmiş ülkeler başta olmak üzere dünya çapında etkisini artırmış durumda. Kavramın anlamı büsbütün çarpıtılırken, “kişisel sorumluluk” ve “fırsat eşitliği” kisvesi altında bir avuç insan bütün zenginliği elinde topluyor, yoksul ve güvencesiz olanlarsa daha da kötü şartlarda yaşamaya itiliyor.

Çağımızın en önemli siyaset felsefecilerinden Brian Barry, Sosyal Adalet Neden Önemlidir’de gerçekliğin nasıl tersine çevrildiğini ayrıntılarıyla anlatıyor. Barry, ancak servet ve gelir eşitsizliğini dar bir aralıkta sabitlersek eğitim ve sağlık gibi hayati konularda eşitliğe ulaşabileceğimizi ileri sürüyor. Daha eşit bir toplum yaratmak yolunda yeni politika önerilerinde bulunmakla kalmayıp ekonomik olarak bunların altından kalkmamızın da mümkün olduğunu savunuyor. Yeryüzündeki tüm canlıları tehdit eden iklim değişikliğini de sosyal adaletsizlik sorunu kapsamında değerlendiren kitap, yaşam biçimlerimizde radikal değişikliklere gitmemizin –biz istesek de istemesek de– kaçınılmaz olduğunu vurgulayarak bu devasa soruna somut öneriler getiriyor.

HUKUKÇULAR İÇİN FİLMLER

  • RUNAWAY JURY, 2004

New Orleans’da geçen filmde dul bir kadın eşinin cinayetinden dolayı büyük bir şirkete dava açıyor. Milyon dolarlık davada, dürüst bir avukat kadının davasına bakıyor. Kazananı önceden belli olan dava, hukuk dünyasının arka planında dönen olaylarla ilgi çekici gelişmelere sebep olur. Yönetmen: Gary Fleder

  • PRIMAL FEAR, 1996

Kendine çok güvenen, başarılı avukat Martin Vail (Richard Gere), bir psikoposun öldürüldüğü cinayet davasında yargılanan ve cinayet bölgesinden kaçarken yakalanan Aaron’u (Edward Norton) savunmaya karar verir. Medyanın da ilgi odağı bu davadadır. Dava aynı zamanda bir takım yolsuzlukları da ortaya çıkarabilecektir ve davanın savcılığını da Martin’in eski kız arkadaşı yapmaktadır. Martin’in bu davayı kazanması hukuk çevrelerince imkansız gibi görülmektedir. Dava görgü tanıklarının odada üçüncü bir kişi olduğu yönündeki çelişkili ifadelerinden dolayı daha da karmaşık bir hal alır. Hukuk sistemini sorgulayan ‘adalet’ ‘suçlu’ ‘masum’ kavramlarının gerçekliğini araştıran Edward Norton’a bu filmdeki performansından dolayı birçok filmin kapısını açacak olan ‘İlk Korku’ sinema tarihinin en iyi filmlerinden biridir. Yönetmen: Gregory Hoblit

  • MURDER IN THE FIRST, 1995

5 dolar çaldığı için en azılı mahkumların kapatıldığı meşhur Alcatraz hapishanesine gönderilen Henri Young (Kevin Bacon), buradan kaçmaya çalışırken yakalanır ve hücreye kapatılır.

Karanlık ve soğuk bu hücrede, 3 yıl acımasız gardiyan Milton Glenn’in (Gary Oldman) işkencesine maruz kaldıktan sonra çıktığında bir caniye dönüşen Henri, şimdi ise bir mahkumu öldürmek suçundan birinci derece cinayetle yargılanmaktadır. Kazanma şansı görünmeyen bu davaya atanan yeni mezun avukat James Stamphill (Christian Slater) ise davayı bambaşka bir yönüyle ele alarak asıl suçlunun Alcatraz’daki sistem olduğunu savunacaktır.  Yönetmen: Marc Rocco

  • RAINMAKER, 1997

Rudy Baylor (Matt Damon) kenar mahallelerde büyümüş, alkolik babasının devamlı kötü muamelesine maruz kalarak büyümüş, genç ve işsiz bir avukattır. Geçimini sağlamak için bir süre barlarda çalışmak zorunda kalmıştır. Güçlükle bulduğu bir işte ise çok büyük ve güçlü bir sigorta şirketine karşı tek başına ayakta durması gerekecektir: Nitekim savunduğu orta yaşlı ailenin 22 yaşındaki oğlu lösemi hastasıdır ve sigortadan gelecek para olmadan hayatta kalması imkansızdır. Yönetmen: Francis Ford Coppola

  • JUDGMENT AT NUREMBERG, 1961

Soğuk savaş sürmektedir ve birçok insan II. Dünya Savaşı’nda yaşanan acı olayları unutmak istemektedir. Suçları hakkında hiçbir şüphe olmamasına rağmen politik baskılar nedeniyle tereddüt geçiren yargıç Haywood, II. Dünya Savaşı’nda Nazi eylemlerini yasal hale getiren dört yargıç hakkında en doğru kararı vermek zorundadır. Yönetmen: Stanley Kramer

Nürnberg Uluslararası Askeri Ceza Mahkemesi’nin anlatıldığı bu film, size çok şey katacak.

  • 12 ANGRY MEN, 1957

Genç bir adam babasını öldürme suçuyla yargılanmaktadır.12 tane jüri tartışmak için bir odada toplanırlar.Bu jürilerden 11 tanesi çocuğun suçlu olduğunu söyler ama 8. jüri(HENRY FONDA) suçsuz olduğunu söyler.Diğer jüriler ona kararını değiştirmesinde ısrar etmektedir ama tartışmadan kararını değiştirmeyecektir çünkü boş yere masum bir çocuğu ölüme göndermek istememektedir.Sadece bir odada geçen ve sadece konuşma üzerine yapılmış ve klasikler arasına girmiş bir başyapıt. IMDB’de başlarda yer almaya devam ediyor. Yönetmen: Sidney Lumet

  • THE VERDICT, 1982

Frank Galvin (Paul Newman) kariyerinin dibine vurmuş alkolik bir savcıdır ve günahlarından arınabileceği son fırsat karşısına çıkmıştır. Savcı Frank Galvin’e (Newman) kimsenin kazanabileceğine inanmadığı bir tıbbi usülsüzlük davası verilir, ve cesurca hastane ile anlaşarak davayı kapatmayı reddeder. Bunun yerine davayı ve tüm hukuk sistemini mahkemeye çıkartırlar. Yönetmen: Sidney Lumet

  • IN THE NAME OF THE FATHER, 1993

Gerry Conlon isminde İrlandalı bir genç 70’li yıllarda İngiltere’ye gelir. Arkadaşları ile bir evde yaşarlar. Bir polis baskınında hiç ilgisi olmadığı halde 1974 Gyildford bombalamasından sorumlu tutulur. Terörle mücadelede insan haklarının hiçe sayıldığı bir İngiltere dönemidir.

Babası da dahil ailesinden bazı kişiler tutuklanır. Gerry’e fiziksel manevi işkence yapılır. kadın avukat (Emma Thompson) yıllar süren mücadeleden sonra suçsuz olduklarını ispatlayabilir. Yönetmen: Jİm Sheridan

  • WITNESS FOR THE PROSECUTION, 1957

1957 yapımı olan ve Agatha Christie’nin hikayesinden beyazperdeye aktarılan Beklenmeyen Şahit, sinema tarihinin en iyi uyarlama senaryolarından birine sahip olmakla ve sürpriz bir finalle hatırlanır… Kalp krizi geçiren Sir Wilfrid Robarts’ın meslek hayatına bir sure ara vermesi ve dinlenmesi gerekmektedir. Ancak ünlü avukat Leonard Vole davasını duyunca mahkame salonuna geri döner. Vole, zengin bir dulu öldürmekle suçlanmaktadır ve işin en ilginç yanı karısı Christie’nin, savunma için değil, savcılık için tanılık yapacak olmasıdır. Yönetmen: Billy Wilder ,Filmin aynı zamanda BBC ortaklığı ile 2016 yapımı 2. bir versiyonu daha bulunuyor.

  1. THE INVISIBLE GUEST, 2017

Varlıklı bir iş adamı olan Adrián Doria, Asya pazarı ile yaptığı ticari anlaşmaları ve yüksek teknoloji şirketi sebebiyle ‘Yılın Adamı’ olarak adlandırılmıştır. Bir dağ oteli odasında yanında fotoğrafçı sevgilisi Laura Vidal’ın cesedi dururken polis tarafından tutuklanır. Kendisine güvenilir bir savunma mekanizması oluşturmak için kendi avukatı Felix Leiva tarafından tavsiye edilen ve tanık hazırlama ile adli bildirimlerde uzman deneyimli bir avukat olan Virginia Goodman ile tanışır. Adrian, Virginia’yla cinayet ve sevgilisi Laura ile ilişkisi hakkında konuşur. Her ikisi de Daniel Garrido adında bir adamın öldüğü araba kazasında yer almıştır. Laura’nın Daniel’in ölümü nedeniyle hapse girmekten kaçınmak için Laura’nın onu nasıl yönlendirdiğinden söz eder. Aynı zamanda avukatı Felix, olayların seyrini değiştirebilecek bir delil araştırmaktadır. Virginia ve Adrian, vaka hakkında konuşmalarını sürdürürler ama Adrian’ın ifadesinden ikna olmayan Virginia onu hikayesinin karanlık noktalarını açığa çıkarması için zorlar. Bulmacada gerçek ve yalan kolayca yer değiştirecektir.

İspanyol yönetmen Oriol Paulo’nun yönetmenliğini ve senaristliğini üstlendiği bu her saniyesi sürprizlerle dolu filmi izlerken, bitmesini istemeyeceksiniz. Sürpriz son sevenlere ayrıca yine aynı yönetmenin The Body ve The Boy Missing filmlerini de tavsiye ediyoruz.

BONUS:

DAVACI, 1986

Kırsal kesimde yaşayan inatçı ve saf insanların güldürüsü. Bir hayvan sürüsünün komşu bahçesine girmesi nedeniyle açılan dava, yedi yıldan beri sürmektedir. Kemal Sunal’ın her işinde olduğu gibi kalplerimize taht kurduğu filmi, Zeki Ökten yönetmiştir.

ANATOMY OF A MURDER, 1959

 Laura Manion eve döndüğünde kocasına tecavüze uğradığını söylüyor. Kocası tecavüzcüyü öldürdükten sonra bu cinayetin meşru olduğunu savunuyor. Savunma avukatı Paul Biegler (James Stewart de mahkemede bu doğrultuda bir savunma yapıyor. Sonuçta film bu tip bir cinayet sebebinin haklı olup olmadığını tartışıyor. Tecavüz olayı, cinayete motivasyon sağlar mı ?

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s